KANOLA YAĞI GERÇEĞİ 

“ Kanola mı? O da nedir ? ” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Emin olun aslında hiç uzak değilsiniz; çünkü yediğiniz hemen hemen birçok gıdada mevcut. 

O halde gelin yakından tanıyalım; işte karşınızda her yönü ile Kanola yağı…

Kanola yağı, kolza tohumunun melezleştirilmesi ile elde edilmiş bir yağdır. Kolza tohumu yağı zehirlidir; çünkü belirgin miktarda “erusik asit” denilen zehirli bir madde içerir. Kanola yağında ise çok az miktarda erusik asit bulunmaktadır.

Peki nasıl bir anda hayatımıza girdi bu yağ? Hastalık saçan besin endüstrisinin bu seferki amacı neydi? 80’li yıllarda doymamış yağların, özellikle de mısır yağı ve soya yağının birçok sağlık sorununa, kalp hastalığına özellikle de kansere yol açtığı anlaşılmaya başlandı. Bunun sonucunda da kanola yağı ortaya çıktı. Mısır yağı ve soya yağının zararları ortaya çıkınca; insanlar ilk önce zeytinyağına yöneldiler. Tekli doymamış yağ olan zeytinyağının kalp başta olmak üzere birçok hastalıklara karşı koruyucu olması ve medyada zeytinyağının faydaları ile ilgili sayısız yazıların yazılması tüketiciyi her yönü ile daha da kendine çekti. Tabi bu arada insanlar zeytinyağına koşarken; soya, mısır ve ayçiçek yağları ciddi anlamda kar kaybeder oldu. Daha da kötüsü dünyada yağ endüstrisinin ihtiyacını karşılayacak kadar zeytinyağı yoktu.

Endüstri daha az maliyetli bir tekli doymamış yağa ihtiyaç duyduğu sırada buldu kanolayı. 1970’lerin sonlarına doğru, bir genetik manipülasyon tekniği ile Kanadalı üreticiler erusik asit bakımından fakir, oleik asit bakımından zengin tekli doymamış yağ veren bir kolza türettiler.

Bu yeni yağa Canadian oil “Kanada yağı” nın kısaltması olarak kanola adı verildi. Başlangıçta Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) güvenli gıdalar statüsüne almadığı için satışları düşüktü. Nedense 1985 yılında güvenli gıdalar listesine kolza da dahil edildi. (Bazı söylentilere göre Kanada Hükümeti bu statünün verilmesi için tam 50milyon Dolar harcamış)…

Tabi daha sonra takdir edersiniz ki Kanola yağı sağlıklı yağlar sınıfına girmeyi başardı, zeytinyağı ile eş tutuldu, en önemli yemek tarifi yayınlarında boy gösterdi, beslenme uzmanları tarafından da şiddetle tavsiye edilir oldu. Hali ile endüstrinin çabaları boşa çıkmadı ve satışlar ciddi şekilde arttı. Organik adı altında satılan ürünlerin içinde, organik marketlerde, büyük marketlerde, özellikle restoranlarda ve fast food markalarının mutfaklarında kızartmalar hidrojenize edilmiş kanola yağı ile yapılıyor.
Kanola yağı ile ilgili sorunların kaynağı çok az erusik asit içermesi değil; yüksek oranda omega-3 yağ asidi içermesi ve doymuş yağ açısından fakir olması. Evet omega-3 vücudumuz için çok faydalı ancak, kanola elde edilirken yapılan ısıl işlemlerle oksidasyona uğruyor ve zararlı hale geliyor. 1995 yılında Wall Street Journal dergisindeki bir makalede, yemek pişirmede kanola yağı kullanan ve bu yağın dumanını soluyan kadınlarda akciğer kanserinin daha fazla görüldüğü belirtiliyordu (1).
Ayrıca kanola yağı iddia edilenin aksine kardiyovasküler sistem için kesinlikle sağlıklı değil. Ayrıca E vitamini eksikliğine ve kan pulcuklarında (trombosit) istenmeyen değişikliklere neden oluyor (2).

Daha da kötüsü kanola yağı ile kalp hastalığına yatkın fareler üzerinde yapılan deneye göre farelerin yaşanlarının kısaldığı sonucuna varılmış. Ayrıca büyümelerini de engelliyor. FDA ‘nın kanola yağının bebek mamasında kullanılmasına izin vermeyişinin sebebi de bu.  

 Evet; “devam sütü” bilmecesi… Hanginiz bebeğinize veya çocuğunuza bu anne sütüne en yakın bileşen başlığı altında satılan devam sütlerinden vermediniz veya vermiyorsunuz ? Düşünün ki yukarıda da belirttiğim gibi FDA büyümeyi durdurduğu için kanola yağının bebek mamalarında kullanımını yasaklarken; ülkemizdeki bu en bilindik devam sütü ve bebek mamalarının içinde kanola yağı mevcut. Kendi bebeğime bu konulara bu kadar aşikar değilken ben de devam sütü verdim ama çok şanslıyım ki bebeğim belki 2-3 ay bu devam sütünü aldı sonrasında kendisi istemedi, ek gıdalara geçiş döneminde almış olduğum birçok ara öğün, kahvaltı mamaları ve gece mamalarını ise çöpe attım… Bu nasıl vicdansızlıktır ki henüz hastalık genleri aktif olmayan bebekleri bile bu iğrenç endüstriye malzeme ediyorlar… “ Çocuğum 2 yaşında veya 1 yaşında halen devam sütü veriyorum veya meyve ya da yoğurtlarına ekliyorum, sen nasıl olur da vermesin? ” diyen birçok anneyle konuşmuştum. Buyrun size kanıtı… Öyle bir zararlı yağ düşünün ki büyüme geriliği şöyle dursun ; zeka geriliği, ilerleyen yaşta ortaya çıkan otizm, görme kaybı, konuşmada gecikme, yürümede gecikme, kalp hastalıkları, dolaşım hastalıkları, lösemi ve kansere sebep olsun. Üstüne en başta bebek mamaları dahil biz yetişkinlerin de yediği içtiği herşeye konulsun. Hani hafta sonları “olsun canım minik bir kaçamak yapalım, şöyle güzel bir hamburger menü yiyelim “ diyorsunuz ya, işte o minik kaçamağınızın içinde bol miktarda kanola yağı mevcut ve yediğiniz o çıtır patates kızartmaları da defalarca kez kullanılan hidrojenize dilmiş kanola yağı ile yapılıyor. 
Lütfen tükettiğiniz ve en önelisi çocuğunuza yedirdiğiniz her “ uzun ömürlü beyaz eşya “ statüsündeki hazır gıdaların içeriğine daha çok dikkat edin. Genetik hastalık diye birşey yoktur, uyuyan hastalık genlerimiz vardır ve onları uyandırmamak da yalnızca bizim elimizdedir. Bizler yetişkinler olarak kendimize ve beslenmemize dikkat edelim ki sağlıklı bireyler yetiştirebilelim. Hep deriz çocuklar bize emanettir, o halde emanetlerimize yine bize emanet olan sağlıklı bedenlerimiz, sağlıklı düşüncelerimiz ile sahip çıkalım ve ileride hastalıklara gebe bireyler yetiştirmeyelim…

Sağlıkla kalın… 



KAYNAKLAR


  1. Wall Street Journal, June 7, 1995, p.B6
  2. Sally Fallon ve Prof. Dr. Mary G. Enig. http://www.westonaprice.org/knowyourfast/canola.html

Yorumlar

Popüler Yayınlar